
Adı Melike idi. 22 yaşındaydı. Üsküdar escort kalabalığı içinde herkes bir yerlere koşarken o hep aynı kaldırım taşında durmuş gibi hissederdi. İnsanlar seks onun varlığını görmezden gelir, göz göze gelmemeye özen gösterirdi. Oysa Melike, her sabah kendine “Bugün farklı olacak” diyerek başlıyordu güne. Ama hiçbir şey değişmiyordu.
Hayat Melike’ye çok erken yük yüklemişti. 14 yaşında annesini kaybetmiş, babasının şiddetinden kaçarak sokaklara düşmüştü. Kimsesizliğin ortasında, sıcak bir çorba vaadiyle tanıştığı adamlar onu geri dönülmez bir yola sokmuştu. Önce “geçici” diyerek başladığı bu iş, sonra hayatının gerçeği olmuştu.
Geceleri Bağlarbaşı ile Doğancılar arasında mekik dokur, bazen Harem otogarına kadar yürürdü. Tanımadığı yüzlere sahte gülücükler sunar, karşılığında birkaç banknot alırdı. Ama her sabah gün doğarken aynadaki yüzüne bile bakamazdı. Çünkü o aynada bir çocuk görüyordu hâlâ… korkmuş, yalnız, terk edilmiş bir çocuk.
Bir gün Karacaahmet Mezarlığı’nın kenarındaki bankta otururken yaşlı bir adam yanına geldi. Ceketinin cebinden bir paket bisküvi çıkarıp uzattı. “Kızım, senin milf gözlerinde öyle bir yorgunluk var ki… Bu sokaklar seni daha da ezer. Git bir yardım iste, hâlâ zamanın var,” dedi. Melike önce karşılık veremedi.
O gece, ilk defa çalışmadı. Mihrimah Sultan Camii’nin avlusuna sığındı. Sabah ezanıyla birlikte gözyaşları içinde dua etti: “Beni buradan kurtar Allah’ım.”
Sonraki günlerde küçük bir adım attı. Üsküdar Belediyesi’nin kadın danışma merkezine gitti. Önce çekindi, ama sonra konuşmaya başladı. Kimse onu yargılamadı. İlk zamanlar elleri titreyerek makineye iplik geçirse de zamanla ustalaştı.
Aylar sonra Melike, Üsküdar escort bir tekstil atölyesinde işe başladı. Dikiş makinesinin eskort başında otururken, artık sadece kumaşlara değil, kendi hayatına da iz bırakıyordu. Gece sokaklarında değil, sabahın aydınlığında yürüyordu artık. Göz göze gelmekten korkmuyor, kendini saklamıyordu.
Bir yanıt yazın